Dahilik ve delilik arasındaki o ince çizgiyi başarılı bir şekilde ayırt edebilen isimlerden biri, Fenerbahçe Teknik Direktörü Jose Mourinho… Camiayı tedirgin eden en önemli karşılaşmada, en iyi oyuncularını kenarda bırakacak, hatta bazılarını tribüne yollayacaktır. İlk yarıyı heba edip, sadece ikinci yarıda bir “kurtuluş” umudu arayacaktır.
Öte yandan, Galatasaray‘a yaklaşman dolayısıyla kutlama yapmaya davet edileceksin. Ancak Fenerbahçe camiası, bu “Special One” olarak bilinen Mourinho’ya güvenmeyi pek de içten hissedemiyor. Chelsea, Real Madrid, Manchester United ve Tottenham gibi büyük kulüplerden, son olarak Roma’dan ihtiyacı olan tazminatları alarak gönderilmesinin ardındaki haklı sebepler nelerdir, kimse sormuyor.

‘BİR DEVİR, BİR GÜN KAPANABİLMEKTE’
Mourinho’nun kazandığı kupalar ve sergilediği başarılar inkâr edilemez. Ancak yaz aylarının ardından sonbahar, ardından kış gelir. Her dönemin bir sonu olabilmektedir… Talisca değişikliği hala “mucize” olarak nitelendiriliyorsa, onun oluşturduğu kadronun “Beni gönderin” mantığında olduğunu savunabilen kaç kişi vardı pazartesi sabahı gazetelerde?
Taktiklerini sorgulamak veya hangi futbolcunun oynayıp hangisinin 21 kişilik kadrodışında kalacağını tartışmak benim için mümkün değil. Ancak bu kararlarına ve gelecekteki hamlelerine alışmak da oldukça zordur.
Fenerbahçe sosyolojisinde, derbi kazanamayan bir teknik direktörün bu kadar ilgi çekici olması oldukça nadirdir. “Trabzonspor’u yendi” demek yetersiz, bu bir derbi değil ki?
‘OKAN BURUK HERKESİN AKLIYLA ALAY EDİYOR’
Okan Buruk, bu durumdan muaf mı? “Kırık burnum nedeniyle acı çekiyorum” derken aslında herkesin aklıyla alay ediyor. Eğer ayakta dursa ve Mourinho’nun elini sıkabilseydi, bugün bambaşka bir Okan Buruk’dan bahsediyor olacaktık. Şanssız bir talihsizlik.

Bazı konular alışkanlık haline geldi. Adeta bir Fenerbahçe kulübü derbi kazanamayan bir duruma alıştı. Algı yaratmak için her türlü çabayı gösteren Galatasaraylılar, şimdiye dek bunu sıkça yaşadılar. Küme düşme hattında yer almadığı için salona sevinçle dolan Trabzonspor’a alıştık. İstikrarsızlığa alıştık; Beşiktaş’ın da kendisini istikrarsız bir duruma atmasına. Her geçen gün kötüleşen Türkiye Futbol Federasyonu’na ve “şamar oğlanı” haline gelen hakemlere, hatalarından dolayı ertesi gün maç alan düşük seviyedeki VAR hakemlerine alıştık. İmzası veya imzasız, sadece kendi çıkarlarını düşünen bir MHK Başkanı’nın varlığına alıştık.
Ve bu ligden bir şampiyon mu çıkacak? Hem Galatasaray hem de Fenerbahçe’yi aynı anda şampiyon ilan edin, böylece işleri kolaylaştıralım. Kupayı ikiye bölün. Geçmiş örnekler var mı? Elbette; 1958’deki Başvekil Kupası işte bunun bir örneği, iki takıma verildi. Aynısını bir daha yapın ki Türk futbolu daha fazla zarar görmesin.
‘NEREDEN BAKSAN TUTARSIZLIK’
Merkez Hakem Kurulu Başkanı Ferhat Gündoğdu’nun “Tutarlı İzleme Modülü” gibi yeni uygulamaları devreye girdi. Bu sistem, kulüplerin itiraz ettikleri pozisyonları Türkiye Futbol Federasyonu’na iletebilmesine imkân tanıyacak. Ancak gazetecilerin sorularını yanıtsız bırakmak bölgedeki sorunları halletmek için yeterli mi? Trabzonspor, beraberlik pozisyonuyla ilgili “Tutarlı İzleme Modülü”ne başvuruda bulunmuş mu? Varsa, MHK’nın cevabı ne oldu?
Çünkü ortada bir gerçek var: “Nereden bakarsan bak, tutarsızlık…” İçerideki köstebek(!), bazı kişiler tarafından sürekli beslenirse durum git gide kötüleşebilir. Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu toplanmadan, cezalar açıklanmışken, bu durum üstelik doğru bir yanıt olur.
Meslektaşlarımın buna dair düşüncelerimi sorguladığını düşünmeyin; onları takdir ediyorum ve kutluyorum. Ancak, “Karar oy birliğiyle alındı. Üç üye, beş maç cezası verilmesini savundu” diye bir açıklama yapılması ve böylelikle çoğumuzu “aptal” yerine koymamak gerek.
Unutmadan, bu da son dönemdeki başka bir trend… PFDK toplandıktan bir gün sonra kamuoyuna açıklama yapılıyor. Ne saklıyorsunuz veya neyi gizliyorsunuz? Semih Kılıçsoy, tedbirli görünmesine rağmen Ziraat Türkiye Kupası’nda forma giymeye devam ediyor. Ardından, cezasının açıklandığı bir durumda sahada görenler, “Bu tedbirsiz değil miydi?” diye soruyor. Kimse aklıyla oynamaya hakkı yok. Sorulursa, “Zorunda mıyız?” gibi bir cevap verirler.