Ben daha dünyaya gelmeden önce, dönemin Galatasaray teknik direktörü Mustafa Denizli’nin “Fenerbahçe’yi de yendik, hakemi de yendik” sözleriyle hatırlanan bir derbi maçı yaşanmıştı. Yıllar geçtikçe bu tarz yorumların tekrarlandığını gördük. En son örneği, Galatasaray ile Gaziantep arasında oynanan maçta karşımıza çıktı. Galatasaray’ın karşısına sadece rakip değil, fazladan bir otorite çıktı. Yaşar Kemal Uğurlu’nun Galatasaray ile yaşadığı bu sıkıntının ardında ne yatıyor? Neden bu kadar çok insan, onun yönettiği her maçta sinir crisisine girmek zorunda kalıyor?
Maç içerisinde her iki takım da fair play ruhuyla mücadele etti ve Galatasaray, sezonun en iyi oyunlarından birini sergiledi. Ancak tartışmalara odaklanmak yerine, hakemin ilginç kararlarıyla ilgili sohbetler sürüyor. İkinci sarı kartın icat edilmesi, Kerem’e yapılan faulün göz ardı edilmesi gibi konular, maçın önüne geçiyor. Boey’in penaltısı net bir şekilde görülmesine rağmen, hakem kararında geri adım attı. Verdiği penaltıyı da, kamuoyunun bilincine göre zorunluluktan verdiği aşikar. Uğurlu’nun geçmişi, Muslera’nın sakatlığında oyunu devam ettirecek kadar cesur olduğu kararlarıyla dolu. Verdiği ve vermediği kararlarla oyunun akışını etkileyen bir hakem olarak, artık bazı olaylara bir dur denmesini bekliyoruz.
Maç sonunda, hak eden takımın kazanması, Galatasaray’ın emeklerinin boşa gitmediği anlamına geliyor. Oyuncu değişiklikleri ve penaltı atışındaki tercihler daha sonrasında ele alınabilir, fakat Galatasaray’ın kendi haklarını savunma noktasında tekrar güçlü bir konuma gelmesi gerekiyor. Mevcut durumun normal olduğu söylenemez. Bir haftada TFF binasına, Galatasaray Adası’na ateş açılması; bir gün önce Ankara’da birinin hakemi hedef alıp, isabet sağlamak yerine oyunculara zarar vermesi, bu maçtaki hakemin olayın merkezine yerleşmiş olması dikkat çekici. Maçların başlama saatindeki bir dakikalık gecikme ile bu sorunlar çözülebilir mi ya da çözülecek mi?