Nisan ayının sonunda, poyrazın Karadeniz’den esip geldiği berrak ve serin bir günde, Koenraad Marinus van Lier denizi seyrediyor. İstanbul‘da Burgazada’da, Marmara Denizi’nin her köşeyi büyük bir mavilikle kucakladığı yerde yaşıyor.
Van Lier, hem bir sanatçı hem de bir yüzücü olarak dikkat çekiyor.
Kış sabahlarında, adadaki atölyesinin hemen altındaki denize girip soğuk sularda uzun kulaçlar atıyor.
Yaz aylarında ada, hafta sonu turistleri ve yazlıkçılarla dolup taşsa da, sezon dışında yalnızca kuş sesleri ve çam ağaçlarının arasında esen yumuşak rüzgârın kokusu duyuluyor.
Ancak son zamanlarda Van Lier, yüzmeyi bırakmak zorunda kaldı. Hava ve su ısındıkça, Marmara Denizi’nin tanıdık bir belası tekrar ortaya çıktı.
Mevsimin başı olmasına rağmen Van Lier, deniz müsilajını fark etti bile.
Marmara Denizi, dünyanın en küçük denizidir.
Aynı zamanda yoğun nüfuslu, ileri düzeyde sanayileşmiş ve yarı kapalı bir deniz konumundadır.
“Marmara bir küvet gibi,” diyor Van Lier. Yalnızca iki dar geçidi var: Karadeniz’e açılan Boğaziçi ve Ege Denizi’ne bağlanan Çanakkale Boğazı.
Bu yapısıyla deniz, halk arasında “deniz salyası” olarak bilinen müsilaj için son derece savunmasız hale geliyor.
2021 yazının başında Marmara Denizi, müsilajdan ciddi şekilde etkilendi. Yapış yapış, sümüksü alg yığınları suyun yüzeyinde kâbus gibi süzülerek balıkları ve deniz yaşamını tehdit etti, geride bakteri dolu bir tabaka bıraktı.
Müsilaj, fitoplanktonların aşırı çoğalması sonucu ortaya çıkıyor ve sudaki canlıları, oksijen geçişini engelleyen sümüksü bir tabakayla kaplayarak balık larvalarını, yumurtaları, midyeleri, mercanları ve daha fazlasını öldürebiliyor.
Dünya basını bu olaya yoğun ilgi gösterdi ve müsilajı azaltmak için çeşitli önlemler alındı. Haziran 2021’de sorunun kontrol altına alındığı bildirildi. Ancak müsilaj, hiçbir zaman tamamen kaybolmadı.
18 milyonluk İstanbul nüfusunun gözünden uzakta, denizin derinliklerinde yaşamı tehdit etmeye devam etti. Ve şimdi yeniden yüzeye çıkıyor.
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Su Kaynakları Yönetimi bölümü öğretim üyesi Mustafa Sarı, “Müsilaj özünde ekolojik bir durumdur, bir ekolojik felakettir. Ama son yıllarda Marmara Denizi’nde yaşadığımız durum doğal değil,” diyor.
Sarı, müsilajı tetikleyen üç temel etken olduğunu belirtiyor.
Birincisi iklim değişikliği. Dünya ısınırken, Marmara Denizi de bu durumdan etkileniyor.
“Marmara Denizi’nin sıcaklığı, son 40 yılın ortalamasından 2,5°C daha yüksek. Bu çok fazla,” diyen Sarı, “Yani mesele iklimle ilgili ve bu kontrolümüz dışında,” diye ekliyor.
İkinci etken, Marmara Denizi’nin doğal yapısı. Kuzeyden gelen Karadeniz suyu az tuzlu, güneyden gelen Akdeniz suyu ise oldukça tuzlu. Bu iki su kütlesi arasındaki tuzluluk ve yoğunluk farkı, suyun karışmasını zorlaştırıyor.
Bu durum, denizde dikey sirkülasyonu engelleyen bir geçiş katmanı oluşturuyor ve müsilajın üst tabakanın altında hapsolmasına yol açıyor.
Sarı, “Bu nedenle Marmara Denizi, müsilaj gibi ekolojik olaylar için ideal bir ortam” diyor. “Bu da bizim kontrolümüzde değil.”
Üçüncü faktör ise insan kaynaklı kirlilik. Marmara Denizi çevresinde, İstanbul dahil olmak üzere 25 milyondan fazla insan yaşıyor.
Sarı, bu nüfusun yaklaşık yüzde 50’sinin evsel atıklarının denize arıtılmadan bırakıldığını söylüyor. Ayrıca deniz çevresindeki fabrikalardan ve tarım alanlarından kaynaklanan sanayi ve zirai atıkların yüzde 70’i de yine arıtılmadan denize karışıyor.
Bu kirlilik, denizdeki azot-fosfor dengesini bozarak müsilajın oluşumunu tetikliyor.
Sarı, “Müsilajla ilgili birçok faktör sayabiliriz. Ancak bu üç tetikleyici bir araya geldiğinde, 2021’de ve şu an yaşadığımız bu yıkıcı müsilaj ortaya çıkıyor,” diyor.
Tahsin Ceylan, bu felaketi yakından gören bir isim. 1985’ten bu yana Marmara’da dalış yapıyor ve neredeyse o zamandan beri su altı görüntüleri çekiyor.
Yaşadığı tecrübeyi, “Mavi dünyayı tanıdıkça daha çok büyüleniyorum. O sessiz dünyanın gözü ve sesi olmaya çalışıyorum,” şeklinde anlatıyor.
Pandemi döneminde, suyun altında patlayan müsilajı kendi gözleriyle gördü. O günlerde, yüzeydeki kalın müsilaj tabakası sorunun en görünür kısmıydı, fakat deniz altında da kalın bir katman vardı.
Ceylan’ın bazı görüntülerinde, deniz salyası deniz tabanındaki deniz çayırlarını yapışkan bir örümcek ağı gibi sarmıştı.
“Deniz tabanına bağlı türler için bu tam bir trajedi,” diyor Ceylan.
“Marmara Denizi’ne boşaltılan atıklar arıtılmadığı sürece, deniz yaşamı yok olmanın eşiğinde. Ekosistemdeki bozulma artık geri dönüşü olmayan bir noktaya geldi.”
Müsilajla mücadele için bazı planlar mevcut. Ancak pek çoğu yeni değil. 2021 yazındaki müsilaj felaketinin ardından Çevre Bakanı, Meclis Çevre Komisyonu Başkanı ve Marmara Denizi’ni çevreleyen yedi ilin belediye başkanları ile valilerinin katılımıyla Marmara Denizi Eylem Planı oluşturuldu. Planda 22 öneri yer aldı.
Bu öneriler arasında, denize atık su deşarjı yapan tüm arıtma tesislerinin izlenmesi, vatandaşlarda farkındalık oluşturacak çalışmalar yapılması ve Marmara Denizi’nin koruma alanı ilan edilmesi gibi maddeler bulunuyor.
Plan, 6 Haziran 2021’de açıklandı ve önerilerin birçoğu hayata geçirildi. Ancak müsilaj hâlâ burada.
Sarı, “Peki bu üç yılda ne oldu?” sorusuna kendi yanıtını veriyor: “Maalesef, Marmara Denizi’ndeki kirlilik yükünü azaltamadık. 2021’de evsel atıkların ileri biyolojik arıtma oranı yüzde 51’di, 2024’te bu oran yüzde 51,7 oldu. Yani ilerleme yüzde 1 bile değil.”
Eylem planını imzalayan herkesin uygulamadaki sorunları sorgulanıyor. Sarı, “Bana sorarsanız, herkes birlikte sorumlu… Uygulamada sorunların nedenlerini değil de, bu eylem planını imzalayan herkesin neden sorumluluğunu yerine getirmediğini merak ediyorum,” diyor.
“Özel çevre koruma alanı ilan ettik, güzel! Kurullar oluşturduk, güzel! Kararlar aldık, güzel! Planlar yaptık, güzel! Peki bunlar ne için? Kirliliği azaltmak için! Azaltabildik mi? Azaltamadık.”
BBC’ye konuşan Marmara Belediyeler Birliği, 2021’de ilan edilen Marmara Denizi Eylem Planı’ndaki birçok taahhüdün yerine getirildiğini belirtiyor.
Birliğin açıklamasında, “